Hayatınıza gönüllü olarak kattığınız tüm kişilere ithafen..

    Hayatınızdaki kişinin, derdinize deva mı; yoksa, derdinizin kaynağı mı olduğunu anlayabilmek için kendinize soracağınız en önemli soru şu olmalı: Buluşmalarımızın ya da konuşmalarımızın sonunda kendimi beslenmiş mi, yoksa tükenmiş mi hissediyorum?

    İlişki kanalıyla beslendiğinizde, kendinizi; anlaşılmış, en azından anlaşılmaya çalışılmış, değerli ve canlı hissedersiniz. Çevrenizle daha uyumlu olabileceğiniz duyguları ve davranışları açığa çıkarabilirken, farklı perspektifler ile ufkunuzun açıldığına da şahitlik edebilirsiniz. Diğer taraftan, tükenme noktasında; kas gerilmeleri, baş veya mide ağrısı gibi fizyolojik belirtiler ile karakterize aşağılanmışlık, umutsuzluk, hayal kırıklığı ve anlaşılmadığını hissetmek gibi deneyimlemesi zor duygular ile temas ediyor olabilirsiniz. Hatta, o kişiyle konuşmamızdan önce çok daha iyi hissediyordum dahi diyebilirsiniz.

    Sahte aşk ya da arkadaşlık; sizi kontrol etmeye, yalnızlaştırmaya ve bu ilişki kanalıyla güç elde edip sizi kendisine bağımlı bir noktada tutmaya çalışır. Samimi ve gerçek olan ilişkilerde; bireyler, karşılıklı olarak kişisel zamanlarına ve alanlarına saygı duyar. Bu ilişki kanalıyla, öz güven, öz saygı ve öz değer duygularını pekiştirebilirler. Sahte aşkta, iki tarafın da haberi ve rızası olmadan başkasıyla flört, duygusal yahut cinsel yakınlaşmalar söz konusudur. Sahte arkadaşlıklarda; gıyabınızda, herhangi bir yapıcılığı olmayan nahoş sohbetler mevcutken; gerçek ve samimi olan ilişkide, asıl amaç; dostluğun gelişimi ve devamı için rahatsızlık duyulan konuyu karşılıklı konuşmak ve ortak bir çözüm üretebilmektir. Gerçek ve samimi olan ilişkilerde, benzerliklerden keyif alıp farklılıkları ise öğrenip gelişme için fırsat olarak görme ve birbirini anlamaya çalışmak vardır. Sahte ilişkilerde, size sunulan herhangi bir şey geri alınmak için verilir! Gerçek ve samimi olan ilişkilerde ise bireyler, kalplerinden çıkanı ve kendilerine yakıştırdıklarını karşıya yansıtılır.

    Elbette, siz samimi ve gerçek bir ilişki ararken, sizin de o gerçekliğe ve samimiyete layık bir duruşunuz olmalıdır. Bir ilişkide aradıklarınızın, karşılığı sizde de olursa o ilişkinin ömrü uzun olabilir.

    İlişkilerinizi nasıl şifalandırabilirsiniz?

    1) Karşılıklı anlayış geliştirmeye çalışabilirsiniz.

    Her birimiz, farklı biyolojik yatkınlıklar, sosyokültürel ve sosyoekonomik çevrelerde ve farklı ebeveynlik tutumlarıyla büyütülerek birbirimizin hayatlarına dahil oluyoruz. Aynı aile içinde yetişmiş kardeşler bile ebeveynlerini farklı algılayabiliyor. Hal böyleyken, farklılıklar sizi korkutmasın; eğer amacınız, bu yolu beraber yürümekse, duygularınızı ve fikirlerinizi daha çok paylaşıp sizden başka gerçeklikler de olduğunun farkına varabilirsiniz. İki kişi etkileşime girdiğinde, ikisinin de kendi gerçekliği vardır. En önemli nokta, kendi gerçekliğinizi domine etmeye çalışmamaktır. Anlamaya çalışmak, illa hak vermek demek değildir; yalnızca, taraflar kendilerini güvende ve rahat hissedebilirler. Herkes, aynı şekilde düşünseydi ve aynı şekilde davransaydı hayat çok çekilmez olurdu; çünkü, gelişebilecek hiçbir alanımız kalmazdı.

    2) Kişiliği değil davranışları eleştirebilirsiniz.

    Hayatınızdaki insanın, hoşunuza gitmeyen bir söylemi ya da davranışı olduğunda bunu ona söylemek kadar doğal bir şey yok; ancak, ‘sen şöylesin’ ‘sen böylesin’ gibi karakterine söz söyleyip tartışma çıkarmak ya da var olan durumu iyice tırmandırmak yerine ‘ben dilini’ kullanabilirsiniz. Bu hem karşınızdaki insanın savunmaya geçmesini engeller hem sorunun çözümüne yönelik aksiyon alınabilir hem de siz, duygularınızı açığa çıkardığınız için rahatlama sağlarsınız.

    3) Gerekli olmadıkça savunmaya geçmekten vazgeçebilirsiniz.

    Bir ilişkide, iki adet gerçeklik olduğundan bahsetmiştik. Taraflardan biri, ben dilini kullanarak duygularını ve düşüncelerini paylaşırken dahi savunmaya geçen diğer bir kişi olabiliyor. Eğer, eleştiriye karşı çok fazla hassasiyetiniz varsa bu geçmişten gelen bir hassasiyet olabilir. Önce, küçük eleştirilere cevap vermeyerek pratik yapmaya başlayabilirsiniz. Biri paylaşımınızı, kıyafetinizi ya da bir davranışınızı beğenmediğinde; ona, beğenmeme lüksünü sizin verdiğinizi hayal edin. Evet, insanların sizi sevmeme yahut beğenmeme özgürlüğünü tanıyın. Her daim, açıklama ve savunmada kalmak fiziksel ve ruhsal rahatsızlıklara sebep olur.

    4) İletişimi kesip duvar örmeyebilirsiniz.

    Açıklama yapmadan yahut karşı tarafa söz hakkı vermeden küsmek, trip atmak ve sessizliğe bürünmek pasif bir agresyon göstergesidir. Hepimiz zaman zaman bu şekilde davranabiliyoruz; önemli olan, devamlı aynı davranış kalıbını sergilememektir. Söyleyecekleriniz olduğunda ve hakkınızın yendiğini düşündüğünüzde dinlenilmediğinizi hayal edin. Sizin için ne kadar zor olacaksa; karşı tarafın da ne hissedeceğine dair empati yapabilirsiniz. Görmek istediğiniz davranışı önce siz karşı tarafa sunarak, olumlu yansımalarının geri döndüğüne şahitlik edebilirsiniz. Hayır, bu şekilde olmuyor diyorsanız da sahte aşk ve arkadaşlık bölümünü lütfen tekrar okuyunuz.

    5) Olumsuz olanı cezalandırmak değil; olumlu davranışa karşı pozitif geribildirimlerde bulunabilirsiniz.

    Olumlu değişimi ve davranışı fark eder etmez olumlu geri bildirimde bulunabilirsiniz. Örneğin; uzlaşmacı ve yapıcı konuşmalardan sonra, güzel bir jestten sonra, bir yardım edildiği durumda, eskiden yapıp sizi kırdığı bir konuda olumlu değişimi gördüğünüzde; yani fark ettiğiniz tüm küçük olumlu şeyler için teşekkür edebilir; siz de jestler yapabilirsiniz. Pozitif geribildirimler, olumlu davranışları cezadan daha çok pekiştirir.

    6) Tartışmalarda mola vermeyi deneyebilirsiniz.

    Sakin ve huzurlu bir anınızda bu konuyu konuşup acil durum planı oluşturabilirsiniz. Tartışmalarda, sırayla ortamdan uzaklaşan ve sakinleşince dönen olma konusunda anlaşabilirsiniz. Tarafların, sakinleşmesini ve birbirlerini özlemesini sağlayabilmek, ilişkiyi onarma girişimidir ve onarma girişimleri, uzun soluklu ve mutlu ilişkilerin en önemli özelliklerindendir.

    7) Önce kendinizi anlamaya çalışabilirsiniz:

    Genellikle, sorunları ötekinde arama eğiliminde oluruz. Fakat, kendimizin hatalı olabileceğini, bazen iletişim biçimimizin sağlıklı olmadığı ihtimalini de göz önünde bulundurmalıyız. Duygusal ihtiyaçlarımız nedir, korkularımız neler, nelere direnç gösteriyoruz, neler bizi öfkelendiriyor gibi soruları kendimize sormak, kendimizi anlamamız ve davranışlarımızı düzenleyebilmemiz için bize yardımcı olabilir.