Eski çağlardan beri tartışılan, ‘zihin ve beden, ayrı ayrı sistemler mi; yoksa, aralarında karşılıklı bir etkileşim bulunan bir bütün müdür?’ tartışmasına artık nokta konuldu. Beden ve zihin birbirlerini karşılıklı etkileyen bir bütünün parçalarıdır. Yapılan bilimsel araştırmalar, vaka incelemeleri ve klinik gözlemler, zihnin işleyişinin (düşünce yapısının) beden üzerinde hem iyileştirici hem de kötüleştirici etkilerini ortaya koymaktadır. Bireyin psikolojik durumunun: kendisi ve çevresiyle kurduğu ilişkilerini ve hayattan aldığı doyumunu etkilemesinin ötesinde, direkt olarak fiziksel sağlığında da büyük rol oynadığı kanıtlanmış bir gerçektir. Bilinçdışında sıkışıp kalmış tüm çatışmalar kendisini beden aracılığıyla ifade etmektedir. Semptomlar, bedenin yardım istemek için attığı çığlıklardır; kişiye bastırdığın duygular ile tek başıma başa çıkamıyorum diyen bedenin, zihne ve ruha gönderdiği mesajdır.

    Günümüzde, modern tıp hekimlerinin tüm incelemeleri sonucunda; hastanın semptomlarına dair somut bir neden bulunamazsa, durumunun psikolojik olduğu söylenmekte ve ruh sağlığı uzmanlarına yönlendirilmektedir. ‘Psikosomatik’ olarak tanımladığımız; yani, bilinçdışındaki çatışmaların ve ruhsal rahatsızlıkların kendisini bedensel belirtiler (alerji, egzama, kronik ağrı ve yorgunluk) ile dışa vurduğu bilinmektedir.

    Phakyap Rinpoche isimli hasta, tıbbi tedavilerin faydalı olmadığı ve kangren olan bacağının artık kesilmesinin gerektiği söylendiğinde, zihinsel olarak arınma sağlayan ve bilincin dingin duruma getirildiği uyku ve uyanıklık arası olan anda yaptığı, zihinde görselleştirme (ayrıntılı hayal etme) sayesinde, nasıl problemsiz yürümeye başladığını paylaşmıştır. Rinpoche’nin her gün istikrarlı şekilde yaptığı meditasyon anında, düşünce ve hayal gücü ile gerçekleştirdiği mucizevi iyileşme durumu, bilimsel olarak da incelenmiş ve düşünce gücünün iyileştirici etkisi kanıtlanmıştır. Aynı zamanda bugün, kazalardan sonra oluşan vakalarda istenen eski duruma gelebilmek için hastalara, her gün belli bir süre boyunca ve istikrarlı şekilde çok ayrıntılı olarak eskisi gibi yürüdükleri, konuştukları ve yaşadıkları imajine ettirilir. Burada en önemli nokta, zihinde gerçekleşmesini istediğimiz bir şeyi canlandırılırken olabildiğince ayrıntılı resmetmek ve fiziksel dünyada gerçekleştiğinde hissedeceğimiz duyguları o an hissetmektir. Yani, çoktan oldu bilinci ile olmasını istediğiniz durum, olduğunda yaşayacağınız duygulara henüz gerçekleşmeden yoğunlaştığınızda fiziksel boyutta da gerçekleşmeme imkânı neredeyse yoktur. Bu durum, Albert Einstein’ın bahsettiği gibi felsefe ya da spiritüalizm değil; kuantum fiziğidir.

    ‘Her şey enerjidir ve her şey yalnızca bundan ibarettir. Sahip olmayı istediğiniz gerçekliğin frekansına uyumlandığınızda; artık, yapacak bir şey yoktur; o gerçeklik size ait olur. Bundan başka bir yol yoktur. Bu fiziktir.’

    Albert Einstein

    Psikoloji anabilimi de iyi hissetmek adına benzer şekilde yaklaşım sergiler. Kanıtlanmış ve dünyaca kabul görmüş terapi yaklaşımlarından olan bilişsel davranışçı terapi ve şema terapi ekolleri, danışanın gerçekliği yansıtmayan işlevsiz düşünce kalıpları ile çocukluk ve ergenlik döneminde yaşadığı evde, kökleşmiş; ancak, uyumsuz olan inançlarını çalışarak; o anda, yaşadığı koşullara uygun ve gerçekçi yani daha işlevsel olanlara doğru dönüştürmeyi hedefler.

    1970’lerde onkoloji ve radyoloji uzmanı Carl Simonton, kanser hastalarında görselleştirme tekniğinin iyileştirici etkisini keşfetmiştir. Günümüzde de uygulanan bu imajinasyon çalışması, kanser hücrelerinin benlik tarafından dışarı atıldığını hayal ederek iç kaynakları hayata geçirmeyi kapsamaktadır. Hastadan, bağışıklık sistemini bir tsunami kadar güçlü, hastalığını ise adeta kumdan kale gibi güçsüz olduğunun canlandırılması istenir. Tsunami gücünde imajine edilen bağışıklık sisteminiz, kumdan kale gibi canlandırılan ve beyinden hücrelere gönderilen bu mesajla kumdan kale kadar zayıf imajine ettiğiniz her hastalığı yenebilir. En iyimser hastaların, kanser sürecinde olumlu yönde ilerleme kaydettiklerini açıklayan Dr. Simonton; bize düşüncelerin önemini de açıkça göstermektedir. İyimser bireylerin, bağışıklığını güçlü kıldığı ve cerrahi müdahalelerde daha hızlı iyileştikleri de görülmüştür. Psikoloji, immünoloji ve beyin bilimi; psikonöroimmünoloji adı altında toplanmış ve tüm bu iyileşme halleri, bütünsel yaklaşımın sağladığı imkanlar olarak sunulmuştur.

    İyimserlik hali bir düşünce yapısıdır ve kişi isterse karamsarlığından sıyrılıp gerçekçi ve uygun bir iyimserliği benimseyebilir. Gerçekçiliğin altını çizmek çok kıymetlidir; çünkü, her yaşanan olayda birçok farklı seçenek ve de potansiyel farklı sonuçlar vardır. Yani, iyi olan seçenek her daim gerçekleşebilecek potansiyel bir sonuçken ‘zaten o olmaz’ diye göz ardı etmemek sağlık için önemlidir. Dünyada, her şeyin yaydığı titreşim ve enerji alanı vardır. İnsan düşüncesi ise en yoğun titreşimleri oluşturur ve yaydığı bu yoğun frekans sayesinde sonuçları da istediği yöne doğru çekebilmektedir. Yeterince ve istikrarlı şekilde isteyip bunun için aktif çaba vererek hayallerimize kavuşmamız mümkündür.

    Paris Psikosomatik Enstitüsü, Prof. Claude Jasmin iş birliğiyle iyi bir canlandırma yeteneğiyle birlikte, terapide danışana kazandırmayı hedeflediğimiz düşünceleri ve duyguları düzenleme becerisinin; kişinin, bağışıklık sisteminin gücünü ve yaşam neşesini arttırdığını ortaya koymuştur.

    Koşullarınızı değiştiremiyorsanız; o duruma dair tutumlarınızı değiştirebilirsiniz. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçları beklemek çok da gerçekçi durmuyor değil mi? İyimser düşünmekte, duygu ve düşünce düzenlemesi sağlamakta ve de canlandırma tekniğinde zorlanıyorsanız ruh sağlığı uzmanına başvurabilirsiniz. Bir ruh sağlığı uzmanıyla görüşmek için uçurumun kenarına gelmiş olmayı beklemek, ya da ancak, böyle bir döngüye girildiğinde destek alınabilir düşünceleri artık çağ dışıdır ve çok sağlıksızdır.

    Şefkatle sarılı, sağlıklı ve farkındalıklı günler dilerim.

    Uzm. Kl. Psk. Özlem Nur Tulum